O hayvanları seviyor, biz de O’nu

Lodos Medya olarak bünyemize bir ferdimizi daha, kızımız Gece’yi,  kattığımız dönemde tanıştığım Dodo Veteriner Kliniği’nin sahibi Veteriner Hekim Erol Kaplan’la Lodos okurlarını da tanıştırmak amacıyla Gece’yi de kaptığım gibi çaldım kapısını: “Biz sizinle röportaj yapmak istiyoruz.”

Öncelikli amacı iyi bir hayvansever olmak olan, mesleğine iş gözüyle bakmayan, ticari bir kaygıdan ziyade hayvanları gerçekten seven Erol Kaplan’la, çok keyifli, bol tüylü bir röportaj gerçekleştirdik. Ve evcil hayvan beslemenin en çok merak edilenlerini sorduk kendisine…

Röportaj: Aslıhan Güngörmez


 * Sohbetimize Veteriner Hekim Erol Kaplan’ı tanıyarak başlayalım.
1981 yılında Almanya’da doğdum, ilk ve ortaöğretimimi Adana da tamamladıktan sonra Antalya’nın Alanya ilçesinde Liseyi bitirdim. 2000 yılında Uludağ Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ne başladım. 2010 yılından beri Dodo Veteriner Kliniği’nde çalışıyorum. 2013 yılında evlenmiş olup Moli adında Fransız Bulldoğu bir kızım var.

* Veteriner hekim olmayı neden seçtiniz?
Aileden de gelen bir hayvan sevgisi var zaten. Küçük yaşlardan beri hep minik dostlarımızla beraber yaşadık. Dolayısıyla veteriner muayenehanelerinin sürekli ziyaretçisi olduk. Küçüklüğümden beri özendiğim, istediğim mesleklerden biriydi veterinerlik.

“Sevgililer Günü hediyesi, doğum günü ya da karne hediyesi olarak alınan pet hayvanlarının daha sonra ortada bırakılması yüzünden çok büyük sıkıntı yaşıyoruz. Hem aileler, hem ailelerin çocukları, ama daha çok da pet hayvanı bundan sıkıntı yaşıyor.”

* Çoğu zaman insanlar evcil hayvanları bir oyuncak gibi görerek sahipleniyor, kendilerine bir meşgale diye düşünüyor, sonra da sıkılıp, yorulup, barınağa ya da sokağa terk ediyor. Onların da aslında bir can olduğunu unutarak, çocuk doğurur ya da evlat edinir gibi düşünmeleri gerektiğinin farkında değil büyük bir kesim.

Aslında bununla ilgili çok fazla kamu spotu yapılıyor. Ne kadar başarılı oluyor tartışılır ama mesela biz burada kliniğimizde sahipsiz hayvanları sahiplendirirken çok itinalı davranıyoruz. Bahsettiğiniz kriterleri söylüyoruz. Yaşam ömründen bahsediyoruz. Mesela bir kedinin yaşam ömrü yaklaşık 15-20 yıl. Köpeklerin de ırkına göre, 10 ile 20 yıl arasında bir yaşam ömrü olduğunu belirtiyoruz. Bu süreç içerisinde hem veteriner hekim masrafları, bakımları, hem de oluşabilecek şikayetler konusunda bilgilendiriyoruz. Halk arasındaki yanlış bilinen düşünceler de ne yazık ki etkili olabiliyor. Mesela, “evcil hayvan olan eve melek girmez, abdestim bozulur” gibi… Ya da, “kedi, köpek kılından kist olur” gibi yanlış düşünceler, Türk toplumunun pet hayvanı besleme oranını biraz düşürüyor.  Avrupa ve birçok gelişmiş dünya ülkesinde evcil hayvan besleme oranı Türkiye ile kıyaslanamayacak derecede yüksek. İnsanların yüzde 90-95’i evlerinde kesin bir ya da iki pet hayvanı besliyor. Türkiye’de bu oran,  söylemiş olduğumuz sıkıntılarla alakalı mı bilmiyorum ama yüzde bir bile değil. Ve bizler, bu yüzde birlik pasta içerisinden veteriner hekimlik hizmeti vermeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de, söylemiş olduğunuz gibi, işte sevgililer günü hediyesi, doğum günü, karne hediyesi olarak alınan pet hayvanlarının daha sonra ortada bırakılması yüzünden çok büyük sıkıntı yaşıyoruz. Hem aileler, hem ailelerin çocukları ama daha çok da pet hayvanı bundan sıkıntı yaşıyor.

* Aslında olan en çok hayvanlara oluyor!
Hayvanların da psikolojik rahatsızlıkları ve sıkıntıları olabiliyor. Depresyonlarını daha şiddetli yaşayabiliyorlar, kendilerini ölüme terk edecek  davranışlar sergileyebiliyorlar. Bu yüzden sahiplendirirken, yaşam ömürleri, bakım şartlarını, koşullarını tam anlamıyla bilgilendiriyoruz. Sonra şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Komşunuz şikayetçi olabiliyor, kadınlar için, hamile kalmamış kadınlar için doktorları toksoplazma denilen bir hastalık etkeni var. Kedi ve köpek dışkısından bulaşma ihtimali olan bir hastalık.  Ama Türkiye’deki doktorlar hamile kadınları toksoplazma hastalığından çok fazla korkutup, evlerindeki evcil hayvanı göndermelerini tavsiye ediyor. Ama hiçbir Avrupalı’dan böyle bir şey duymuyoruz. Aslında toksoplazma etkeninin, iyi pişmemiş bir etten ya da iyi yıkanmamış bir salata malzemesinden, sebzeden geçme oranı kendi evinizde beslediğiniz kedi, köpeğin dışkısından geçme oranından çok çok daha yüksek. Bunları da kıyasladığımız zaman yine işin başına, eğitim seviyesine ve eğitimsizliğe geliyoruz. 
Halk arasındaki yanlış bilinen düşünceler de ne yazık ki evcil hayvan besleme oranında etkili olabiliyor. Mesela, “hayvan olan eve melek girmez, abdestim bozulur” gibi… Ya da, “kedi, köpek kılından kist olur” gibi yanlış düşünceler, Türk toplumunun pet hayvanı besleme oranını düşürüyor.  Avrupa ve birçok gelişmiş dünya ülkesinde evcil hayvan besleme oranı Türkiye ile kıyaslanamayacak derecede yüksek. İnsanların yüzde 90-95’i evlerinde kesin bir ya da iki pet hayvanı besliyor. Türkiye’de bu oran, yüzde bir bile değil.”
 *Evet. Özellikle Batı ülkelerinde evcil hayvanla büyüyen çocuk ya da bebek daha sık gözlemleyebildiğimiz bir durumken, bizim toplumumuzda ise sizin de belirttiğiniz gibi maalesef daha hamile kalma aşamasında gönderiliyor evcil havyanlar. Net bir şekilde, tüm aşıları, bakımları yapılmış evcil hayvanların insan sağlığına bir zararı yoktur! diyebilir miyiz? Bu çok iddialı bir cümle. Bu kadar iddialı bir cümle kurmak yerine, aşılamaları ve koruyucu hekimlikle ilgili uygulamaları yapılan bir hayvanın insan sağlığı açısından bir sorun teşkil etmediği vurgulanabilir. Ama mesela toksoplazma etkeni için koruyucu hekimlikle ilgili yapılabilecek bir durum yok. Ama zaten köpeğiniz ya da kediniz toksoplazma etkenini kaptıysa siz de kapmışsınız demektir. Gebeliğin de sadece belli bir döneminde toksoplazmayı almak sıkıntılı. Zaten kediniz de ya da köpeğinizde varsa pozitifsinizdir. Gebelikte de sıkıntı değil. Yani hastalık etkenini gebelik öncesinde almanızda bir sorun yok, sonrasında almanızda bir sıkıntı yok. Gebeliğin belli bir döneminde almanız sıkıntılı olduğu için genelde kadın doğum uzmanları  gebelik döneminde evinizdeki pet hayvanlarını uzaklaştırın der. Aslında bence yanlış bir uygulama.

* Bir hekim olarak, çocukların pet hayvanları ile birlikte büyümesini öneriyor musunuz?
Bizim zamanımızda, okuldan çıktıktan sonra evimizin bahçesinde ya da boş bir arazide kesin bir oyun oynuyor olurduk. Top oynamıyorsak bile bilye oynuyorduk, taş oynuyorduk.  Teknolojinin ilerlemesi ile çocukların da oyunla alakalı alışkanlıkları değişti. Kendi dünyalarında bir sosyalleşme çabaları var. Sosyal medya üzerinden ya da bilgisayar oyunları üzerinden sosyalleştiklerini düşünüyorlar ama birebir canlı ile muhatap olup, onun sorumluluğunu alıp, dışarıya toprağa basarak, enerjisini atarak sosyalleşmenin yerini tutmuyor diye düşünüyorum. Birincisi, pet hayvanı besleyen çocukların böyle bir avantajı oluyor. İkincisi, büyüdüklerinde daha bir sorumluluk sahibi bireyler oluyorlar.

* Veteriner hekimliği nasıl algılıyorsunuz?
Benim için hayvan sağlığı öncelikli bir meslek veteriner hekimlik. İnsan sağlığı da buna bağlı olduğu için, hayvanlardan insanlara bulaşabilecek hastalıkların önüne geçmek aslında. Yapmış olduğumuz aşılama ve parazit uygulamalarının büyük çoğunluğu insanlara bulaşabilecek hastalıkların önüne geçmek amaçlı. Hayvansal gıdalarda da bu şekilde. Normalde, hayvanların sadece yetiştirilmesi, iyileştirilmesi, ıslahı, tedavi edilmesi ya da koruyucu önlemlerin alınmasının haricinde, insan sağlığını etkileyebilecek durumlara bir set örme gibi bir görevi daha var veteriner hekimlerin. Bu yüzden gıda kontrolörü olarak da veteriner hekimler tercih edilir. Mesela kuduz aşılaması gibi, iç parazit uygulaması gibi, biraz önce bahsettiğimiz Echinococcus gibi hastalıklara karşı da… Bunların insana bulaşmasını engelleyecek koruyucu hekimlik kısmını da teşkil ediyoruz. Bu yüzden kliniğimizde koruyucu hekimliği, cerrahi işlemlerin büyük çoğunluğunu, tedavi ve pet shop hizmeti de veriyoruz.

Doğa Hayvanları Doğada Kalmalı

* Yurtdışında birçok ülkede, sadece kedi, köpek, kuş, balık değil de, sincap gibi yabani diye bildiğimiz hayvanlar da evcilleştirilebiliyor ya da başka bir deyişle evde besleniyor.
Türkiye’de, egzotik hayvanlar, burada yetişmeyen hayvanların ticareti ya da bakılması yasak. Diğer yandan, mesela sincap bakmanız… Türkiye’de ormanda bir dolu sincap var ama doğa hayvanı o. Doğa hayvanı doğada kalmalı. Dolayısıyla buna ben karşıyım. Yurtdışında çoğu ülkede, rakun, iguana gibi hayvanları da besliyorlar ama Türkiye’de yetişmeyen ırkların üretim izin belgesi olmadan satışı ve bakılması yasak zaten. Bu izinleri alınmış hayvanlara da bakanlar oluyor ama Türkiye’de bunların denetimi ve bakımı ne kadar düzgün yapılıyor bilmiyorum.

* Belediye bünyesinde görev yapan veteriner hekimlere karşı olumsuz bir önyargı olabiliyor zaman zaman. Misyonları yalnızca sokak hayvanlarını kısırlaştırmak  gibi algılanabiliyor.
Bence  son derece yanlış bir bakış ve genelleme. Sözüm meclisten dışarı, yapan yerler var mıdır? Evet vardır. Çünkü bunlar belediyenin bütçesi ile yapılan uygulamalar, belediyenin bütçe çıkartamadığı durumlarda hekimin de vicdanıyla alakalı. Uzun uğraşlar sonucunda iyileşebilecek kedi ve köpeklere fazla uğraşmadan ötenazi yapıyorlar mıdır? O tartışılır. Ben zannetmiyorum. Olmaması da gerekiyor. Bursa sınırları içerisindeki belediyelerin barınaklarındaki hekim arkadaşlar zaten karakter, kişilik olarak da güzel insanlar. Böyle bir şey yapacaklarını zannetmiyorum.  Özellikle Nilüfer Belediyesi’nin barınağını biliyorum. Orada çalışan kişilerle de birebir diyalog halindeyim. Orada hayvanların tedavi ve bakımları en üst düzeyde yapılıyor. Barınaklarda eskiden sadece sahipli hayvanlar bakılıyordu. Sıkıntı oydu. Sahipli hayvanlar ile bir ticari ilişki olamaya başladığı anda sahipsiz hayvanlar daha ilgisiz kalıyordu. Mesela götürmüş olduğunuz bir köpeğe ücretli bir uygulama yaptıracakken ilk tercih sahipli köpek oluyor ama sahipsiz hayvana o sıradaki müdahale ikinci bir plana atılmış oluyordu. Bu yüzden sahipsiz hayvanlara bakmaları yasal, sahipli hayvanlara bakmaları yasal değil barınakların bu protokolde. Onların da sahipsiz hayvanlar için ellerinden geleni yaptıklarını biliyorum. Bursa içerisindeki barınaklar sokak hayvanları için güvenebileceğiniz yerler.

O Aynı Zamanda Başarılı Bir Karikatürist

 * Hekimliğinin yanı sıra bir de karikatürist Erol Kaplan var. O nasıl başladı?
Çizgi roman ve mizah dergisi sevgisinden geliyor diyebiliriz. Çizime yeteneğimin olması onları taklit etmeye başlamama sebep oldu. Eskiden gazete bayilerinde gazete haricinde bulabilceğiniz tek seçenek mizah dergileri ve çizgi romanlardı. Ben de onlardan etkilendim. Bu arada, daha okula başlamadan kalem tutup, çizim yapabiliyordum. Küçük yaşlardan beri çizim yapıyorum yani. Karikatüre amatör olarak küçük yaşlarda başladım. Üniversite yıllarımda ise profesyonel olarak devam ettim. Küstah, Gırgır, Şizofren, Kuduz ve Hardal mizah dergilerinde karikatürlerim yayınlandı.

Karikatür çizmek analitik düşünme yeteneğinizi geliştiriyor, bu da mesleki anlamda içinden çıkılması zor vakalarda pratik çözümler üretmenize yardımcı oluyor. Anlayacağınız, hekimliğime faydası olan bir şey karikatür.”

* Karikatürde belirli bir tarzınız var mı?
Genelde tek kare ve balonlu karikatürler çiziyorum. Benimsediğim tarzın dışında mizah sektörünün gelişimine göre tarzımı değiştiriyorum. Çizim olarak Kemal Aratan, Bahadır Baruter sevdiğim çizerler. Espiri kısmında ise Umut Sarıkaya ve Uğur Gürsoy’a çok gülüyorum.

* Karikatürde de ilham gelmesi ya da bir türlü gelmemesi gibi bir durum var mı?
Aklıma gelen esprileri not alıyorum, daha sonra bunları kağıda döküyorum. Bu gündemle alakalı olabilir ya da hayatın içinden olabilir. Türkiye de 1950 kuşağı karikatüristlerinden sonra 80’li yıllarda Gırgır Dergisi’yle Türk karikatürü ve mizahı altın çağını yaşadı. Hem çizgi sağlamlığı hem espiri bakımından Türk karikatürü çok gelişmişti. Günümüzde daha zekice espriler yapan karikatüristler olmasına rağmen eleştiri ve muhalefet o zamanlara göre daha hafif kalıyor.

* Bir veterinerin karikatür çizmesi çok alışıldık bir durum değil gibi…
Evet, bir çok insan böyle düşünüyor. Karikatür çizmek analitik düşünme yeteneğinizi geliştiriyor, bu da mesleki anlamda içinden çıkılması zor vakalarda pratik çözümler üretmenize yardımcı oluyor. Anlayacağınız, hekimliğime faydası olan bir şey karikatür.